G
oogle X’in eski CBO’su Mo Gawdat on sekiz yaşındaki oğlu Ali’yi
beklenmedik bir şekilde aniden kaybediyor. Ali’nin ölümünden on yedi
gün sonra yazmaya başlıyor; oğluyla birlikte oluşturduğu mutluluk
modelini tüm dünyada gereksiz yere acı çeken insanlarla paylaşmaya
karar veriyor. Önce böylesine büyük bir acı yaşayan Mo Gawdat’ın
mutluluk hakkında ne dediğine hep birlikte kulak verelim: “Hayatın
bize sunduğu şeylere doğru açılardan baktığımızda kendi mutluluk
denklemimizi kurabiliriz ve parçaları yerli yerine oturtabiliriz.
Önemli olan, doğru denklemi doğru parçalarla kurmayı öğrenmek.”
Gawdat bunun için hayata bakış açılarımızda yaptığımız hataları,
beynin kör noktalarını, algımızdaki yanılsamaları kullanarak
mutluluğun formülüne giden yolu bir mühendis gözüyle açıklıyor.
Oğlunu gencecik yaşta kaybettikten sonra tekrar hayata tutunmasını
sağlayan mutluluk denklemini Pegasus Yayınları’ndan çıkan kitabı
Mutluluğun Algoritması’nda paylaşıp kendi denklemimizi kurmamız için
gereken adımları gösteriyor.
Mutluluğu doğru yerde arıyor muyuz?
Her şeyden önce denklemi kurmak ve mutluluğu doğru yerde aramak
gerekiyor. Gawdat mutluluğun bir önkoşul gerektirmediğini ve bu
konuda bebekleri örnek alabileceğimizi söylüyor. İnsan olarak
fabrika ayarlarımıza geri dönmenin mutluluk anlamına geldiğini ve
mutlu olmak için beklentiye, önkoşula ya da şarta ihtiyaç duymayan
bir bebeğin buna en iyi örnek olduğunu ifade ediyor. Bir diğer
mesele ise beklentiler... Gawdat’a göre olayları beklentilerimizle
eşit ya da beklentilerimizin üzerinde algılarsak mutlu oluruz. Başka
bir deyişle beklentisizliğin mutlulukla eşanlamlı olduğunu söylemek
mümkün. Burada yazarın özellikle altını çizdiği bir konu var ki o da
bizi mutsuz eden şeyin yaşadığımız olay değil, bu olay hakkındaki
düşünce şeklimiz olduğu... Örneğin bir sabah işe giderken yağmura
yakalandığınızda “Ne kadar şansızım, ıslanacağım?” diye düşünebilir
ya da yağmurun toprakta bıraktığı kokuyu duymanın mutluluğunu
yaşayabilirsiniz. Yani olay tamamen “bakış” meselesi...
Aramızda stres olmayan var mı?
Gelelim yüzyılın hastalığı olan strese... Gawdat özetle şunu
söylüyor: Artık aslanlarla mücadele etmek zorunda olduğumuz, vahşi
doğanın en büyük yaşamsal tehdit olduğu ilk çağlarda yaşamıyoruz;
tehditlerimiz çok farklı ama verdiğimiz tepkiler ilk çağlarda
yaşayanların hayatta kalmak için zorunlu olarak verdiği tepkilerle
aynı. Burada kör noktalarımız giriyor devreye: filtreler,
varsayımlar, öngörüler, hatıralar, etiketler, duygular, abartı.
İnsanın ormanda bir aslandan kaçarken hayatta kalmasını
kolaylaştıran bu yedi “etkili” özellik, günümüzde etkisini
kaybederek kör noktaya dönüşüyor; bu özellikler devreye girdiğinde
bizi bir düşünce girdabına ve stres döngüsüne hapsediyor. Mevcut ana
demirlenmek ve düşüncelerimizi içinde bulunduğumuz ana odaklamak ise
sakinleşip olaya farkındalıkla ve tarafsız bir şekilde bakmanın en
temel yolu.
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Bu gerçekten doğru mu?
Mutluluğun Algoritması’nda Mo Gawdat’ın gözler önüne serdiği
olasılıklar zinciri ve her yanılsamaya “bu gerçekten doğru mu?” diye
bakmak insan yüreğini genişletiyor. Gawdat kitapta oğlunun ölümünden
sonra yaşadığı içsel sorgulamaya da yer veriyor ve cevapları bizzat
oğlundan aldığını hayal ediyor. “Hayatımız Ali’nin gidişiyle
birlikte durdu,” diye düşündüğünde, oğlunun ona şöyle dediğini
düşünüyor: “Bu doğru mu, baba? Hayat kimse için durmaz. Sen gitme
vaktin gelene kadar burada kalacaksın.”
Yanılsamalar arasında kaldığımızda...
Gawdat beynimiz aşırı gevezelik edip bizi başıboş bir düşünce
yağmuruna tuttuğunda ve bir takım yanılsamaların tam ortasında
bıraktığında, ona susmasını söyleyebileceğimizin altını çiziyor:
“Beynimize tam olarak ne yapması gerektiğini söyleriz ve beynimiz de
bize itaat eder! Eksiksiz bir şekilde!”
Aklınıza olumsuz bir düşünce geldiğinde ve sizi karamsarlığa
sürüklediğinde, beyninize susmasını ve an itibariyle buna
ihtiyacınız olmadığını söyler, hatta bunu yazıya dökerseniz
gerçekten mucizevi bir etkiyle karşılaşıyorsunuz: Beyniniz susuyor!
Gawdat tam da bu sırada mutluluğun altın kuralını açıklıyor:
Yanılsamalar arasında kaldığınızda sizi mutlu eden tarafa inanmayı
seçin. Bu tarafın gerçeğe yakın olma ihtimali daha fazladır.